Ertuğrul Özkök: Bir Türkiye klasiğinde MeToo devrimi; en ünlü etikette smokinli bir erkek gitti, elinde kadehli bir kadın geldi

Ertuğrul Özkök | Küçük Güzel Şeyler Dükkânı

Haber önceki gün geldi.
Mey Diageo Grubu Cumhuriyet’in 100’üncü yıl kutlamaları için çok değişik bir proje geliştirmiş.
Cumhuriyet’in ilk 100 yılının masa kültürümüzdeki en büyük sembollerinden bir olan bir rakının etiketinde…
İşte o etikette çok radikal bir MeToo devrimi gerçekleşti.

“Rakı erkek içkisidir” efsanesinin sonu

O rakının tadından çok etiketi Cumhuriyet’in 100 yıllık kültürünün artık sanat eseri haline gelmiş kült bir örneğidir.
Orijinalinin müzelerde sergilenmesi gereken gerçek bir ikonadır o.
Masada oturan iki erkek görürüz o etikette.
İkisinin de üzerinde smokin vardır.
Masanın üzerinde bir şişe rakı durmaktadır.
Erkeklerden birinin ağzında sigara vardır.
Yani etikette baktığınızda kafanızda çizilen manzara şudur:
Rakı erkek içkisidir.
Dediğim gibi, bir etiket Cumhuriyet’in birinci 100 yılının gerçek bir gusto ikonasıdır.

İkinci yüzyılda Black Tie’dan, Şık Casual’a dikey geçiş

Mey Grubu şimdi bu etiketin ikinci yüzyıl versiyonunu hazırlıyor.
Aynı isime ‘Delüks’ eklendi ve 29 Ekim günü piyasaya verilecek.
Yeni etikette, ilk etiketi yapan İhap Hulusi’nin ana çizgileri korunuyor ama aynı zamanda çok radikal değişiklikler var.
(*) BİR Bir kere masanın başındaki iki erkekten biri gitmiş, yerine bir kadın gelmiş.
(*) İKİ Erkeğin üzerindeki smokin ve papyon da gitmiş. Onun yerini takım elbise ve kravat almış.
Yani etiketteki moda ‘Black Tie’dan, ‘Şık Casual’a geçilmiş.
(*) ÜÇ Etikette en çok Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı sevindirecek bir farklılık var. Erkeğin ağzındaki sigara artık yok.
(*) DÖRT Ama Cumhuriyet’in ikinci yüzyılındaki rakıdaki en radikal değişim kadın…
Ve rakı kadehi artık erkeğin değil, kadının elinde…

Türk grafik sanatında İhap Hulusi devrimi

Bu rakı ilk defa 1930 yılında üretildi.
Şişe üzerindeki etiket, o yıllara göre devrim sayılabilecek bir modernitenin izlerini taşıyordu.
Dönemin en önemli grafik tasarım sanatçısı İhap Hulusi Görey tarafından yapılmıştı.
Bugün, Cumhuriyet dönemi Türk modern grafik sanatının en önemli eserlerinden biri kabul ediliyor.
İhap Hulusi; Sümerbank, Milli Piyango ve başka devlet kuruluşlarının markalaşmasına çok büyük hizmetler yapmıştı.

Yeni etiketi ise ünlü bir Hollywood grafikçisi hazırladı

Yeni etiket Cumhuriyet’in ikinci yüzyılı için hazırlandı.
Hazırlayan sanatçı Emrah Yücel
Emrah Yücel, Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü mezunu. Daha sonra eğitimini Bilkent Üniversitesi’nde sürdürdü.
Türkiye’de onu Hollywood filmleri için yaptığı afiş çalışmaları ile tanıyoruz.
Los Angeles’ta yaşıyor.

Göğsünde “Tutto Passa” dövmesi olan sanatçı

Instagram’da ‘@emrah_yucel_la’ adlı bir sayfası var.
Orada bazı eserlerini de paylaşıyor.
Kendi bedenini de sanat eseri haline getirmiş bir sanatçı.
Paylaşımları arasında Murat Arık’ın çektiği çok ilginç bir fotoğrafı da var…
Göğsünde “Tutto Passa” (Her şey geçer) yazan bir dövme dikkati çekiyor.
Emrah Yücel’in yeni etikete getirdiği tek yenilik masaya bir kadını oturtması değil.
Aynı zamanda klasik rakısı logosunu da biraz değiştirmiş.
Yazının karakterlerinin aslına sadık kalmış ama bazı fazlalıkları atarak daha kolay okunur hale getirmiş.
Kendi payıma yeni etiketi çok beğendim.

Masada niye kadın: Çünkü rakı içenler içinde kadınların yüzdesi 30’a yükseldi


Peki masaya neden bir kadın oturdu?
Mey Diageo Genel Müdürü Levent Kömür gülümseyerek, “Kadınlar masadaki yeri bileklerinin gücüyle aldı” diyor.
Onun verdiği rakama göre, Türkiye rakı tüketicilerinin (tüketiminin değil) yüzde 30’a yakını kadınlardan oluşuyormuş.
Bu rakam son 20 yılda yüzde 2’lerden buraya gelmiş.
Ben de buna “Rakıda MeToo etkisi” diyorum.

Eski rakı üretime devam ediyor

Bir de pratik soru.
Eski etiketli ürün ne olacak…
Üretimi devam edecek. İsteyen Cumhuriyet’in birinci yüzyılın efsane rakısını içmeye devam edebilecek.
Üstelik fiyatı yeni etiketli üründen ucuz olacak.

İkisinin alkol dereceleri arasında 5 derece fark var

İki rakı arasındaki bir fark da alkol derecelerinin değişik olması.
Klasik eski etiketli ürün 45 derece.
Delüks ise 50 derece…
Evet, Cumhuriyetin ikinci yüzyılında rakıdaki MeToo devriminin özeti böyle…

Bodrum ve Urla’nın ilk Michelin Yıldızları 9 Kasım’da

Bugünlerde Türkiye’de gastronomi sektöründe en merakla beklenen gecenin davetiyeleri ulaştırılmaya başlandı.
Üzerindeki tarih 9 Kasım 2023…
Yer, Zorlu Merkezi…
Dünyanın en ünlü restoran değerlendirme sistemi Michelin, Türkiye’de ikinci yıl yıldızlarını o akşam açıklayacak.

Merakla beklenen soru: Urla’dan mı, Bodrum’dan mı daha çok yıldız?

Bu yıl cevabı en merak edilen soru şu:
İzmir, Urla, Bodrum ve Antalya’dan da yıldız çıkacak mı…
Ben çıkacağını tahmin ediyorum.
Herkesin merakla beklediği şey ise Urla’dan mı, yoksa Bodrum’dan mı daha çok yıldızlı restoran çıkacak…

Bence Türkiye’nin gerçek gastronomi bölgesi Urla

Yazın neredeyse tamamını Bodrum’da geçirdim.
Michelin’i çok eskiden beri takip eden bir insanım.
Gerçi son yıllarda Michelin Yıldızı, artık benim için çok cazip bir motivasyon kaynağı değil.
Ama Michelin ruhuna uygun şef restoranlarının Urla’da daha çok olduğunu düşünüyorum.
Ama bu tahmin.
Çünkü Michelin kültürü ve anlayışı da değişiyor artık.
Daha çok merak ettiğim de Urla’dan bir esnaf ve aile lokantasının yıldız alıp alamayacağı…

Haddimi aşacaktım ama Hülya Soykan’dan ve Upper Cihangir’den korkup vazgeçtim

Nur Sürer son zamanlarda “Aile” dizisinde başarıyla oynadığı rolle gündemde.
Ben de ilgiyle izliyorum.
Dizinin çekildiği Belma Simavi’nin Polonezköy’deki evinin, biz eski Hürriyet çalışanları için çok özel bir yeri vardır.
Nur Sürer, geçen gün bir pasajdan çıkarken kendisine Farah Zeynep’in Yılmaz Güney’le ilgili sözlerini sormuşlar.
Hani şu Güney’in ‘Kadınları dövmesi’ ile ilgili sözlerini…

İlk cümlesine küçük bir ekleme yaptım

Nur Sürer’in cevabını aynen aktarıyorum:
İlk cümle:
“Yılmaz Güney sinemanın kilometre taşıdır…”
Bu cümleye itirazım yok. Tek ekleyeceğim şu olabilirdi:
“Kilometre taşlarından biridir…”
Ama ondan sonra gelen cümle şu:
“Onun yaptığı şu kadar şeyi yapsınlar, ondan sonra konuşsunlar…”
Eh, insan bunu söyleyebilir derim.

Ama son iki cümleyi işitince kendimi 1960’lar DEV-GENÇ forumunda hissettim

Ama arkasından gelen şu cümleler:
“Yılmaz Güney bizim, yani sinemacıların kırmızı çizgisidir… Kimsenin haddi değil Yılmaz Güney’le ilgili konuşmak…”
Brrr!.. Vallahi kendimi bir an 1960’ların devrimci öğrenci forumlarında hissettim.
Hepimize parmak sallayarak “Somut durumun somut tahlilini” yapan yeşil parkalı, pos bıyıklı devrimciler geldi gözümün önüne…
Onlar da bize aynı şeyi söylerdi:
“Aksini söylemek kimsenin haddi değil…”

Hay Allah! Durup dururken Upper Vihangir’den fırça yiyeceğim

Şu günlerde Yılmaz Güneş tartışmasının açılmasını pek anlayamadım.
Ama Yılmaz Güney’in niye eleştirilemeyeceğini de anlamıyorum.
Yani şimdi ben artık, “Yılmaz Güney’in bazı filmlerini sevdim ama bazılarını hiç sevmedim” diyemeyecek miyim?
MeToo çağında kimse çıkıp Yılmaz Güney’in kadınlarla ilişkisini sorgulayamayacak mı?
Neyse, daha ileri gidip haddimi aşmayayım..
Yoksa hem Aile dizisinin sert kadını Hülya Soykan’dan ağır bir fırça yerim…
Hem de durup dururken Upper Cihangir’in akşam masalarının mezesi olurum.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir