Soner Yalçın`ın “Hz. Muhammed Türkçe ibadete karşı çıkar mıydı?” başlıklı yazısı birçok önemli konuya değinmesi bakımından önemlidir ve Türkiye`de kavramların yerine oturup yaklaşımların sağlıklı zemine kavuşması için müzakere edilmesi gerekir.
Müzakerelerin ana koşulu ise sadece Türkiye`de değil farklı ülkelerde en az 200 seneden beri yapılan çalışmalara atıfta bulunarak tartışmak olmalı. Yoksa kıymetli araştırmalarından her zaman faydalandığımız Soner Yalçın`ın gündeme getirdiği bu kadar önemli meselelere ya girilmeyecek veya derinlemesine tartışmalardan yine uzak durulacaktır.
Öncelikle Kur`anın musikiyle okunmasına ilişkin yaklaşımın doğru olduğunu ve bu okunuşun temelini makamın oluşturması gerektiğini belirtmemiz gerekir. Türkiye`de makam kültürünün genel Şark musiki kültürünün yüzde %5`i düzeyinde bile olmaması Kur`anın topluma musikiyle birlikte ve dolayısıyla en etkili biçimde ulaştırılamamasının en önemli nedenidir. Öncelikle Ezanın temel musiki kurallarına uyulmayan biçimde okunuşuyla başlayan yanlışlar serisi daha sonra Kur`an ayetlerinin okunmasıyla sürüyor. Yazının sonunda kısaca dönmek kaydıyla Kur`anın Rusçaya çevirisi üzerinden devam edelim.
Çarlık Rusyası dönemi Şark bilimcilerinin çalışmalarına derinlemesine vakıf olmadan Türkiye`nin din bilimcilerinin ve Şark uzmanlarının isabetli sonuçlara ulaşması çok zor ve hatta imkansız olmaya devam edecek.
Adı: İgnati Yulianoviç Kraçkovski .16 Mart 1883`te Çarlık Rusyası sınırları içindeki Vilensk vilayetinde (günümüz Litvanya Cumhuriyetinin başkenti Vilnüs) doğdu. Babası Yulian Fomiç Kraçkovski, Vilen Öğretmen Enstitüsü müdürüydü.1901 yılında Vilen Birinci Gimnazyumundan altın madalyaya mezun olduktan sonra Sankt-Petersburg Üniversitesi Şark Dilleri fakültesi`nin Arap-Fars-Türk-Tatar bölümüne kaydını yaptırdı. 1905 yılında fakülteden mezun olduktan sonra bilim alanına yöneldi. Arapçanın lehçelerini daha iyi öğrenmek amacıyla 1908-1910 yıllarında Orta Doğu`da bulundu. 1910 yılından Sankt-Petersburg(sosyalist devriminden sonra Leningrad) Üniversitesi Şarkiyat fakültesinde Arap şiiri, Hristiyan Arap yazılı anıtları ve çağdaş Arap şiiri dallarında öğretim görevliliği yaptı. 1918 yılında profesör titrini kazandı. Çarlık Rusya`sı İmparatorluğu Ortodoks Filistin Cemiyeti üyeliğine seçilirken Sovyet Arap bilimciliğinin kurucularından biri oldu.1925 yılında Ord. Prof. Dr. titrini kazanan İ. Yu. Kraçkovski Şam Bilimler Akademisi, Birleşik Krallık ve İrlanda Asya Cemiyeti, Alman Şark Bilimciliği Cemiyeti, Finalndiya. Polonya, İran Bilimler Akademileri v.d.kurumların üyeliğine seçildi. 27 Ocak 1951`de Leningrad’da hayatını kaybeden İgnati Kraçkovski’nin 140. doğum yılı dolayısıyla 8 Mart 2023`te Rusya Ulusal Kütüphanesi’nde sergi açıldı. 1920 yılında Kur`anı Arapça yazıya alındığı orilinalinden Rusçaya çevirmeye başlayan İgnati Kraçkovski bu çalışmasını 1928`de tamamlamasına rağmen yayınlatmadı. Sonraki dönemlerde çeviri üzerinde defalarca çalışan Kraçkovski kitabın baskısını hayattayken göremedi.Öğrencilerinin de çeviri üzerindeki titiz çalışmalarının sonucunda Kur’anın Rusçaya çevirisi, nihayet 1963 yılında basıldı.
Kitaba yazdıkları ön sözde Rus Şark bilimcileri V.İ.Belyayev ve P.A.Gryazneviç çevirinin ve Ord. Prof. Dr. Kraçkovski`nin çalışmasının farklı özelliklerine şu sözlerle dikkat çekmişlerdi:
“Kraçkovski`nin Kur`an ile ilgili araştırmalarının özelliği onun (Kutsal Kitaba) edebi bir anıt,Arap edebiyatının düz yazıyla kaleme alınmış ilk abidesi olarak yaklaşmasıydı.Bu anlamda Kur`ana ağırlıklı olarak dini-felsefi ve yasa koyucu bir anıt olarak bakmaktan geri durması araştırmasının yeni bir yoldan yürümesini sağlamış ve bu durum onun çeviri metodolojisinde ilkesel değişiklik yapmasına neden olmuştur.Kur`an metnini geleneksel yorumların dışında tutan ve islam bilimciliğinin tüm son başarılarını kullanmak suretiyle (Kutsal Kitaba) kendi döneminin ve ortamının anıtı olarak yaklaşan İ.Yu.Kraçkovski,Kur`an metnine tam uygun edebi bir çeviri niteliği kazandırmaya amaçlamıştır.Ancak bir dizi koşul Kraçkovski`nin düşündüğü çalışmayı tam biçimde hayata geçirmesini engellemiştir.Son redakte işinin sonuçlanmamasının yanısıra muazzam hazırlık malzemeleri tam biçimde kullanılamamıştır.Çevirinin metni edebi bakımdan işlenmemesinin yanısıra kimi yerlerde harfiyen çeviri kalmıştır.”
Çarlık Rusyası ve sovyet Şark bilimciliğinin ekol niteliğindeki kişiliklerinden Ord. Prof. Dr. İ. Yu. Kraçkovski`nin öğrencilerinden A.A.Dolinina hocasının Rusçaya çevirdiği Kur`an`la ilgili olarak şu değerlendrimeyi yapmıştır:
“Kraçkovski bu kitabın çevirisine müslümanların kitabı öğrenmesi gerektiği şeklinde yaklaşmamıştır. O, kitabın çevirisini döneminin kültürel ve edebi bir anıtı olarak yapmıştır. Yani o, yüzyıllar boyunca Kur’anın yorumlanması sırasında ortaya çıkmış yeni anlamlar, yeni kavramlar getirmemeye çalışmıştır. O, Muhammed Peygamberin belki kimi zamanlarda anlaşılmayan sözlerini olduğu gibi çevirmeye çalışmıştır. Yani çağdaşlarının o sözleri anlayabildiği şekilde…”
Kur`anı Kerim, Ord. Prof. Dr. İ. Yu. Kraçkovski`nin ifade ettiği üzere bizim “şarkıya yatkın” diye ifade ettiğimiz bir dilde oluşturulmuş ancak yazıya aktarıldığı sırada (dil) önemli ölçüde karmaşık hale getirilmiştir.”
Ord. Prof. Dr. Kraçkovski, Kur`anın dilinin ilerleyen dönemlerde Yakın ve Orta Doğu ülkelerinde bilimin ve edebiyatın mükemmel örneklerinin yaratıldığı Arap edebi dilinin özelliklerini belirlediğini de tespit etmiştir.
Kur’anın okunmak suretiyle toplumla daha etkili biçimde buluşturulmasının koşullarından biri Türklerin eski halk edebiyatı anıtlarının ve klasik edebiyatın iyi incelenmesi, diğerinin ise makamın toplumda çok çok yaygın hale getirilmesidir. Edebiyatın ve müziğin Kur`anın okunması sürecine dahil edilmesi herşeyden önce Kutsal Kitabın daha derinden ve kapsamlı incelenmesine ve idrak edilmesine neden olacaktır.
Örnek vermem gerekirse;İtalyan Türkolog Alessio Bombaci Armağanında yayınlanmış yazısında Prof. Dr. Talat Tekin`in, Dedem Korkudun Kitabı`nda bazı kelimelerin yanlış okunduğu iddiasında bulunarak Orhan Şaik Gökyay’ı eleştirdiği “Some corrections in Kitabi Dede Qorqud” isimli yazısına Gökyay`ın kaleme aldığı “Dedem Korkud hikayelerinde bazı düzeltmelere düzeltmeler” isimli yazısını gösterebilirim. Tartışmanın önemli kısmı Prof. Dr. Tekin`in “köydü” olması gerektiği şeklinde ısrar ettiği, Gökyay`ın ise kelimenin üçüncü harfinin altındaki noktanın çift yok, tek olmasından dolayı “köbedi” şeklinde okunması gerektiği noktasından gerçekleştirdiği karşı hamle üzerine kurulmuştur. Yani, Prof. Dr. Talat Tekin “Dedem Korkudun Kitabı`nın mukaddemesinde Kutsal Kitapla ilgili bir cümlenin “Ol Kur’anı yazdı-dizdi, ulemalar öğrenince köydü biçti” şeklinde okunması gerektiği noktasında bir pozisyon sergilerken Orhan Şaik Gökyay “Ol Kur`anı yazdı-dizdi, ulemalar öğrenince köbedi biçti” seçeneği üzerinde ısrar etmişti. Yani ulemalar Kur`anı okuyup öğrenene kadar yanıp pişmişler. Bir kelimedeki noktanın tek mi çift mi olması üzerindeki tartışmanın derinliği ulemayı yakıp pişiriyorsa muminlerin bu derinliklerden haberdar olmasından güzel ne olabilir?
Aynen bunun gibi makamımn öğrenilmesi ve toplumda yaygınlaştırılması Kur’anın daha etkili okunmasınna neden olacağı ve muminleri manevi bakımdan daha da zenginleştireceği noktalarındaki kuşku götürmeyen gerçeklerdir.
Makama aşina şarkıcı veya Türkücü varsa hadi en uygun şubenin ismini de yazalım: Şur makamının Zemin-i Hare şubesi Kur`anın yanısıra Kerbela faciasını da birebir yaşatan bir müzik parçasıdır. Buyurup denesinler.
Ve elbette ki Hz.Hüseyin`in ayakları altında uyuyan Muhammed Fuzuli.
Kur`an`ı bilmeden Fuzuli`yi bildiğini zannetmek veya tersine,Fuzuli`yi bildiğini zannedip Kur-anı Kerimden bihaber olmak asla ve asla makbul bir durum olmayıp sığılığın ve cahilliğin ta kendisidir…
İşte hünerli bir ses sanatçısı ortaya çıkıp Zemin-i Hare şubesi üzerinde:
Ey Fuzuli,benim ahvalıma bir vakıf yok
Böyle kim alem onun hüsnüne hayran olmuş
gazelini başından sonuna kadar okusun bakalım.
Üstadım Orhan Şaik Gökyay’a, Prof. Dr. Talat Tekin`e ve vefatından sonra Kur’anın Rusçaya çevirisi kütüphanesinden çıkan Muhittin Nalbantoğlu`ya Allahtan rahmet diliyorum.
İ. Yu. Kraçkovski’nin çevirisini şahsıma armağan etmiş Ahmet Yabuloğlu ağabeyime şükranlarımı sunuyorum.